Her şey bir elmayı yedirmekle başladı veya bir elmayı yemekle başladı da diyebiliriz. Sonra cennetten kovulduk. İnsanlığın ilk rüşvet yemeği bir elma, yaradan emrediyor “yeme” kim dinler, şeytan girmiş aklına bir kere; ye, ye de gör. Binlerce yıldır yediriyoruz ve de yiyoruz.
Mesleki açıdan yemekler:
— Şefim, akşama bir yemeğe çıksak şu bizim kredi işini konuşsak diyor. Şöyle bir güzel kafaları çekeriz. Kafamıza göre takılırız. Sana çok orijinal bir balık yedireyim.
Girişi görüyor musunuz? Kredinin K’sı ortada yok, adam sahiplenmiş bizim kredi diyor. Karşısındakine de dikte ediyor, bizim kredi diye. Orijinal balık da nasıl oluyorsa? Gel de meraktan çatlama, çaresiz vereceksin krediyi o gece.
Mesafe kısa, ikramiye büyük.
Koskoca firmalar ürünlerini satabilmek için 5 yıldızlı otellerde seminer adı altında 5 gecelik, 6 gecelik, yatılı 5 yıldız lüks üstü lüks yemeler içmeler sunuyorlar bayilerine yeter ki ürünümüzü iyi pazarlayın. Bir daha ki toplantımızı daha süper yerde ve güzel sürprizlerimiz ile sunacağız sizlere. Bir yıl o sürprizin hayali ile ne çalışırız ama değil mi?
Mesafe uzun sayılır ama ikramiye oldukça büyük.
İlişkiler açısından yemekler:
Bizim gençliğimizde kızlara arkadaşlık teklif edilirdi. Nerede olurdu bu? Semtin pastanesinde. Duble limonata, kalın bir dilim pasta. Arkadaşlık teklifi yapılır. Eh, kız da yavaş yavaş pastayı götürmeye başladıysa oldu sayılırdı. Zaten olmayacaksa kız tavrını baştan koyar kalkıp giderdi. Kızın peşinden hemen kalkamazdık, kıza gelen pasta ve limonata geri gider mi? Zaten son parayla ısmarlanırdı bunlar. Yerken de pastaneciye ayıp olmasın havası takınılırdı. Ne dersiniz… Aşk, kısacık ama masraf büyük…
Şimdiki zamanda böyle mi ilişkiler? Boy friend ile Laila’da, Reina’da yemekler, aşağıya kurtarmaz ağabey, yoksa yok, ne verirsen elinle o gelir seninle değil mi? İn olmak var, manita adama karizma yaptırmalı. İkramiye burada, işin başında kaptın kaptın; sonrası hayal yani, bye.
Hele bir ilişki vardır ki iki grup arasında vallahi lokanta hep açık kalmalı sıkılan gidip yemeli arada bir. Günlük mönü çıkmalı hatta nöbetçi piyanist uygulamasına geçilmeli bence.
— Oğlum bu yemekte nerden çıktı yine? Biz bu arkadaşlara daha iki gün önce yemek vermedik mi?
— Verdik efendim ama bu sefer ki yemek, onları toplantıya almadık diye.
— Yavrum evladım insanı hasta etmeyin, geçen seferki ne içindi?
— Efendim, geçen seferki yemek; arkadaşları toplantıdan çıkarmıştık onun içindi.
— Anlamıyorum, parti neden vermiyor bu yemekleri de biz veriyoruz?
— Efendim, zaten hafta sonunda bir yemek daha vereceğiz arkadaşlara.
— Anlamadım, o niye?
— Efendim, partililerimizle arkadaşları barıştırma yemeği olacak bu.
— Gidin söyleyin ben partiden istifa ediyorum.
— Efendim, yarın sabah da Akçeşme sokağının sakinlerine kahvaltı vereceksiniz.
— Neee! Kim seçti o sokağı? Ulan o sokakta üç bin kişi yaşıyor.
— Efendim, asfaltlama çalışmaları sone erdi diye siz karar verdiniz. Halkımla sabah kahvaltısı yapacağım demiştiniz.
— Gidin, söyleyin halkıma, ben başkanlıktan da istifa ettim.
Neşeli ve yemekli günleriniz çok olsun.
(31 Temmuz 2008)
16 Ekim 2009 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder