16 Ekim 2009 Cuma

Gece Yarısı

Silivri’nin yaz mevsimi kısadır. Ömrü iki yağmurla bir rüzgâr arasıdır. Sahilde iki yudum rakı içemeden, bir balık yiyemeden geçer gider yaz dediğin. Bunu bildiğim için de yaz gecelerinde uzun tutmaya çalışırım zamanı.
Yatmaya alabildiğine geç giderim. Gel gör ki, uyumak ne mümkün; içerimden bir ses: “Ya! Sen git kafayı çek sonra da gel yat. İş mi şimdi bu senin yaptığın!” Değil, biliyorum… İstediğim cevabı vereceğini bildiğim için merakla ve kısa bir şekilde soruyorum o içimdeki kovamadığım sese: “Eee?”
İstediğim cevap gelir: “E’si yok! Kalk hadi düş yollara da düşlerin gerçekleşsin.”
Çoktan otobüse binmiş gidiyorum. Nereye mi? Binerken sormadım ki!

Muavine sorarım.
— Sizin arabada kolonya var mı?
— Var!
— İyi o halde servis yap, birazdan hava ısınır ve içeride anason kokusu hızla yayılır. Kolonyan yoksa ben vereyim benim kolonyanın adı Arkamdan Gel,
— Var ağabey, senin ki kalsın.

Muavin haklı, bırakın arkamdan gelmeyi, o an biri benimle karşılaşsa inanın yolunu değiştirir.
O da ne ya? Ulan çorabın tekini giymişiz teki yok. Onu da kurcalamayalım. Şimdi her tarafı anasonla karışık ayak kokusu kaplamasın. O da ne? Yapma, olamaz! Benim gibi bir denizcinin midesi bulanamaz, bulanmamalı.
Bulandı bile hem ki, ta dipten geliyor, lodos sanki mübarek.

— Kardeş poşetin var mı? Çabuk olursan iyi olur.
— Tamam, geldik işte, Ya! Ağabey iki dakika da arabanın içini Ümraniye çöplüğüne çevirdin.
— Konuşma layn. Bu torbayı kafana geçiririm görürsün çöplüğü, Ümraniye’yi.
— Tamam, kızma birazdan mola veririz. Temizlenirsin. Ağabey, çok içmişsin?
— Sana ne!
— Nereye gidiyorsun?
— İçmeye.
— Patla.
— Bana mı dedin?
— Yok, kaptan çağırdı da hadi eyvallah.
Defol, biz de yedik sanki. O da ne ya, bağırsaklarım kıyılıyor adeta. Kıyılıyor mu? Tabii ya! Gece yarısı kokoreç mi yenir?
—Hop! Muavin bey kardeşim, hani mola verecektiniz?
— Tamam, geldik az kaldı. Sık dişini, bak bizim dişlerimiz neredeyse sökülecek yerinden.
Ne demek istedi şimdi bu? Düşünecek halde değilim, arka kapının alt basamağında yolculuk ediyorum artık. Durduk mu ne? Evet, kaptan bana sesleniyor. Kapı açıldı ayaklarım toprağa basıyor. O da ne? Koca otobüs kaçıyor, resmen beni bırakıp kaçıyorlar. Tuvaletler, tuvaletler ne taraf…
Acele etmeme gerek kalmadı artık, umarım sular akıyordur.
İşte böyle bir gecenin sabahında tanıdım onu. Hikâyesi gelecek yazıya kalsın.
Kalın sağlıcakla...

(13 Temmuz 2008)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder