Gazetelerin, tarihte bu gün köşeleri vardır; 100 yıl önce, 50 yıl önce şu olmuştu, bu olmuştu diye; günlük tutarlar ya! İşte benim yazım da öyle bir şey.
Tam kırk yıl önce bu gün1968 tarihli sünnet düğünümden manzaralar aktarayım sizlere. O yıllarda Silivri’mizde toplu sünnet düğünleri olurdu, yoksul ve orta halli çocuklar bu şölenlerde sünnet edilirdi. Eh biz de varlıklı bir aile değiliz. Bizi de kattılar kervana.
Silivri’de iki büyük dernek var o yıllarda, hatırı sayılır derneklerdi. Esnaf Sanatkârlar Derneği ve Avcılar Derneği, bu gibi sünnet düğünlerini organize ederlerdi. Bu rekabete bir de Silivri Belediyesinin organizasyonu eklenirdi. Babam kahveci idi esnaf sanatkârları seçti. Ben babama “Sen avcılar kulübü üyesisin oraya yazılalım” dediysem de bir türlü kabul görmemişti.
Rekabet daha çok şölene katılacak sanatçı seçimlerinde olurdu. O yılların meşhurları Nuri SESİGÜZEL, Ahmet SEZGİN, Nurten İNNAP, Seha OKUŞ, Muzaffer AKGÜN, Nezahat BAYRAM, Ömer-Bilge ŞAN. Behiye AKSOY, Mediha ŞEN, Mediha DEMİRKIRAN, İnci ÇAYIRLI, Güzide KASACI, Alâeddin ŞENSOY. Berkant, Beyaz Kelebekler, Alpay, Serpil ÖRÜMCER ve daha niceleri gelmişti.
O yıl, ilkokulu bitirmiş ortaokula gideceğim. Boy pos yerinde benimle sünnet olacakların en büyüğü on yaşında, ben ise on iki yaşındayım. Sıra başı yaptılar zaten, yani ilk kesilecek benim.
Tüm çocuklarda birer mantar tabancası, uzun beyaz gömlekler içinde dizildik. Benim tabancam farklı kendim yapmışım çift namlu, sanırsın av tüfeği. Bütün çocukların gözü tabancada, bende Kaptan SWİNG edaları. Herkesin babası elinden tutmuş, benim babam kim bilir nerede? Olmaması da işime geliyor bir yandan. Yanımdakilere bakıp sırıtıyorum savaş kahramanı gibiyim.
—Bakın artık delikanlılığa adım atıyorsunuz, ağlamak sızlamak yok. Ne yapıyorsunuz? Sünnetçi amcanız tam keserken Önce tabancalar patlatılıyor sonra YAŞASIN CUMHURİYET diye bağıracaksınız, anlaştık mı?
Gözü elimdeki tabancaya takılıyor. Biraz da kim verdi bunu senin eline der gibi bakıyor. “Kendim yaptım” diyorum.
—Aman, yavrucuğum Sen yine de onu havaya doğru tut birinin bir tarafına gelir maazallah.
Ben ise, Yaşasın Cumhuriyet diye niye bağırayım? Ya Zagor gibi ya da Tarzan gibi bağırmanın hesapları içindeyim.
1 A ve 1 B gelsin dediler, numaralarımızla çağırdılar bizi, gittik.
İki sünnetçi oturmuşlar bizi bekliyorlar. Arkalarında iki hokkabaz bizi görünce bağırmaya başladılar. “Kuş çıkacak, civ, civ çıkacak buraya bakın, buraya bakın.
Yan gözle yanımdaki çocuğa baktım. Babası ellerini tutmuş, bir yakını omuzlarından bastırıyor 7 yaşlarında bir sabi. O anda beni kimsenin tutmadığını hissettim. Çocuğun, babasının kollarının arasından elimdeki tabancaya baktığını fark ettim. Baba avazı çıktığı kadar bağırıyor. “Hadi patlat tabancayı, hadi oğlum; Yaşasın Cumhuriyet” Çocukta tık yok. Ağzı açık, gözü kendi imalatım olan tabancada. Çift namlu, ağızdan dolma, bir modeli Kaptan Swing’de var.
Elim yavaşça havaya kalktı ve aynı anda bütün gözler de elimi takip etmeye başladı. Hokkabaz da zıplamayı ve bağırmayı bırakmış merakla bakıyor. Birinci tetik, ÇIT, ikinci tetik ÇIT, büyük bir sessizlik sardı her yanı. Bak şimdi madara olduk derken yandan bir kıkırdama geldi. Çocuk asıldı tabacasına; tek atış PAAT ve “YAŞASIN CUMHURİYET” yaşa, var ol, sesleri arasında çocuk yüzüme gülümsüyor ve babası çekelemesine rağmen gitmiyor. Tabancamı tekrar kurmaya çalışıyorum.
Biri kolumdan çekeliyor, “Hadi, evladım çekil artık, Hadi, YAŞASIN CUMHURİYET deyiver de git yerine. Hokkabaz İyice sokulmuş tabancayı inceliyor, çocuk acısını unutmuş alaycı tavırla bana bakıyor, durmadan kulağımda “YAŞASIN CUMHURİYET” de, diyen bir ses, beni kestiler mi kesmediler mi, farkında bile değilim.
GÜÜM! İki namlu birden ateş alıverdi, iyice sokulmuş olan hokkabaz “Yandım anam” deyip sünnetçinin üstüne devrildi, o yardımcısına çarptı, ortalık toz duman. “Yetişin Hokkabaz vuruldu, Cankurtaran yok mu?” Bu arada çocuk da feryadı bastı korktu herhalde yavrucak, babası olay yerinden hızla uzaklaştırıyordu oğlunu. Kimse benle ilgilenmiyordu. Herkes Kuru sıkı doldurulmuş gaz tazyiki yer yıkılan hokkabazın başında idi. Hala, şişman tıknaz adamın sesi geliyordu uzaktan “YAŞASIN CUMHURİYET demedin”
Babamı gördüm uzaktan “Hediyeni evde unutmuştum almaya gitmiştim.” Gözleri dolu dolu idi. Aldığı hediye bir saatti ve delikanlılığa adım atanların kolunda saat mutlaka bulunmalı idi. Artık bir saatim vardı, bu o yıllarda çok lüks bir olaydı. Ancak o gece el yapımı tabancamı o kargaşa içinde kaybettik ve bizimkiler bunun üzerinde hiç durmamışlardı. Tam kırk yıl sonra o şişman ve tıknaz adamın anısına bağırıyorum: YAŞASIN CUMHURİYET!
(4 Eylül 2008)
16 Ekim 2009 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder