16 Ekim 2009 Cuma

Panayırcı Kavgası

Sizlere 1968 tarihli bir hikâye daha; umuyorum hoşunuza gidecektir.
Ekim ayının ilk günleri, Silivri’nin panayırı vardı. Üç gün devam ederdi bu büyük Pazar. O yıllarda süper market falan hak getire. İnsanlar çarşı pazarda bulamayacaklarını bu büyük pazarda bulurdu. Silivri’nin köyleri üç gün boyunca bu büyük pazara akardı. İşte hikâyem burada geçiyor.

Her zamanki gibi teyzemler o yıl da panayıra gelmişler ve bizde misafir kalıyorlardı. Eniştem, kulakları çınlasın, şimdi sekseninde var. Tam kırk yıl önce kırk yaşında bıçkın bir adam, nam-ı diğer Kamalı Ramazan.

Panayır olur da kuzu çevirme olmaz mı? Enişte Bey de çevirmeye bayılıyor. Doğru panayıra, çevirme alacak bizlere. Çevirmeciye siparişini veriyor ki; dükkânın önü birden karışıyor. Zayıf, ince ve çelimsiz bir adam uzun boylu biri tarafından tartaklanıyor. Uzun boylu adam, zayıf adamın yakalarından yakalamış silkeleyip duruyor.

—Yetişin, kurtarın, adam öldürüyorlar.

Bizim Enişte Bey'de mangal gibi yürek; güçsüzden yana olacak ya! Dalıyor araya. “Yapmayın, etmeyin, yazıktır. Bak, birader adam yalvarıyor bırak artık” diyerek yapışıyor uzun boylu adamın yakasına.

Az önce dayak yiyen adam Enişte Bey'in kolundan çekelemeye başlıyor.

—Ya tamam, kardeş git artık bırak arkadaşı hadi tamam artık.

Ne gezer… Enişte Bey uzun boylu adamı boğazlamış elinde dal gibi sallıyor. Az önce dayak yiyen adam, yanına birini daha almış eniştenin elinden adamı kurtarmaya çalışıyorlar. Birden “Caaart” diye bir ses eniştenin ceketinin bir kolu adamın elinde kalıyor. Çok geçmeden ikinci kol da ikinci adamın elinde kalınca ister istemez kavga sona eriyor.

İki kolu olmayan bir ceketle tekrar çevirmecinin önüne dönüyor Enişte Bey. Elini cebine atıyor ki; cüzdan yok. O cep, bu cep derken o anda göz göze geliyor çevirmeci ile. Gülümseyerek bakıyor Enişte Bey’e ve “Soyuldun” diyor. Kısaca anlatıyor senaryoyu “Türk milleti mazlumun yanında olmasını sever işte bu yüzden bu kavga da zayıf çelimsiz adam dayak yer gibi gözükür, sende bunu yedin ve soyuldun.” “Peki, sen bu olayı bildiğin halde ve senin mekânının önünde olduğu halde niye müdahale etmedin” diye sorduğunda cevap basittir. “Biz bu dünyaya aitizdir. Müdahale edersem, senden alacaklarını benden alırlar sonra.”

Redingot görünümlü ceketi ile eve geldiğinde Enişte Bey’e çok gülmüştüm. Çocukluğumun idolü idi eniştem. Ama karizma fena görünüyordu.

Siz, siz olun; hayatın içinde bu tür kavgalara ne inanın, ne de fazla içinde olun. Siyasi kavgaları hep bu panayırcı kavgasına benzetirim. Bir bakarsınız fırtınalar kopar, toz duman gider ortalık. Sessiz, sedasız zamlar gelmiştir ve cüzdan boşaltılmıştır bile. Ya çaktırmadan çıkarılan kanunları hiç duydunuz mu?

Siz, şu son dönem kavgalarını izliyorsunuz değil mi? Peki, yeni nükleer enerji yasası çıktı. Duydunuz mu? Yok, parası olup da isteyen herkes nükleer santral kurabilecek bundan böyle bu ülkede.

Yeni maden işletme yasası çıktı duydunuz mu? Yok, bor ve volfram madenlerinin işletmeleri aylık 50 milyon $ karşılığı Amerika’ya verildi. (50 yıl öncede Marshall yardımları karşılığı olarak 49 yıllığına kiralanmıştı.) Dünya’daki Bor madenlerinin %73 rezervleri ülkemizde. Uzaya bununla gidip gelinir, bilir misiniz? Borla çalışan otomobil yapıldı, yakında duyarsınız.

—Bakkal amca, kes oradan 150 gram bor, Çanakkale’ye kadar gidip geleyim

Bu iki kanun da birbirine bağlı olarak çalışacaktır. Amerika’da Lehman Brothers 60 milyar $ ile battı, bize nasıl yansır? Bilen var mı? Bizi aydınlatan birileri olacak mı? Ekonomik önlemler alınacak mı? Mortgace olayından bu finans kurumuna Türkiye’nin borcu var mı?

1968’de böyle sıkıntılı dönemlerde muhterem bir zat şöyle buyururdu: “Dikkatli olalım, bu kış komünizm gelebilir.” Yıllarca tepki gösterdiğim bu cümleyi şimdilerde özlediğimi fark ettim. En azından sizi önemsiyoruz mesajını veriyordu bizlere.

(17 Eylül 2008)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder