Bir rüya gördüm. Ne rüya idi ama! Hayırlara yoralım. Çocukluğumuzun masal kahramanları "Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler"i görüyorum. Ama, o bildiğiniz prenses ve cüceler değiller sanki. Dinleyin bak.
Ormanda gezinirken sesler duyuyorum, seslerin geldiği yöne gidiyorum. Bir de ne göreyim? Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler. Gel gör ki evlere şenlik. Ortalık toz duman gidiyor.
—Pamuk Prenses: Allah’ım ne talihsiz başım varmış. Bu ıssız ormanda yedi tane cüceyle vakit geçir, olacak şey mi bu? Ne dertleri bitiyor ne istekleri. Çamaşır, bulaşık, yemek yap of, of çekilecek dert değil. Sarı saçlı prens de nerede kaldı? Şimdi geliyorum diye çıktı gitti, üç yıldır meydanlarda yok. Yok, bileyim gelmeyeceğini, çağıracağım cadıyı, ne kadar zehirli elma var yiyeceğim hepsini. Yeter ki bu kart cücelerden kurtulayım.
—Somurtkan: Ulan ne şirret kadınmışsın sen, rastladığımız güne lanet olsun. Ulan şunun şurasında yedi ortak cüceydik, hepimizi birbirimize düşürdün. Birlik dirlik kalmadı sen geldiğinden beri.
—Utangaç: O saydığın işleri de hep bana yaptırdın sesimi çıkaramadığım için. Hep içime attım ama yeter artık. Yemeklerin de bir rezalet.
—Keloğlan: Biraz daha yüklenirlerse pamuk prenses bana kalır inşallah. Fena da olmaz yani. Kadın da haklı be birader, bir yer gördüğümü var zavallının? Tüm gördüğü; yedi adet cüce, iki güvercin, bir karaca. Haklı vallahi. Acaba kaçmayı teklif etsem gitsek, bu ormandan diyorum.
—Bilgili: Kaç defa evlilik teklif ettim bir türlü olmadı. Yaşı da ilerliyor. Bir kere daha denesem mi? Sarı saçlı prens de gitti gider, geri dönmez artık. Hem ne düşünmüştür acaba? Yedi cüce ve yalnız bir prenses ve onun da istekleri olduğunu, elbette değil mi?
—Sevimli: Hırçınlığı hiç önemli değil. İki fıkra, iki şiir patlattım mı geçer siniri. Sorunları masaya yatırdık mı.. O da ne! Bakın bakın; SARI SAÇLI PRENS! Tanrım, olamaz!.
—Neşeli: İti an çomağı hazırla! Nerden çıktı bu? Bu kadar zamandan sonra...
—Pamuk Prenses: Nerdesin ulan sen? Kaç zamandır bıraktın beni bunlarla çektin gittin. Yoksa başka biri mi vardı?
—Sarı saçlı Prens: Haklısın prensesim ama ne yapayım; babamla kavga ettim, beni ülkeden uzaklaştırdı. Ancak üç yıl sonra beni affetti. Ben de döner dönmez sana koştum. Artık yeniden seninle güzel günlere kucak açacağız.
—Pamuk Prenses: Az daha geç kalsaydın görecektin güzel günleri. Bu neşeli var ya, bu neşeli cücesi, bayağı bir yeşillendi bana. Az daha götürüyordu malı. Hadi gidelim bir an evvel buradan.
—Sarı saçlı Prens: Hadi Prensesim, atla atımın terkisine gidelim buradan. Yolda anlatırım olanları. Kalemiz başka bir prensin elinde. Yeniden toparlanmamız lazım. Kara Şahin’den yardım isteriz.
—Pamuk Prenses: Kara Şahin düştü.
—Sarı saçlı Prens: Yapma! Kötü yola mı?
—Pamuk Prenses: Yok, siyasetten düştü. Ticarete zıpladı, mobilya mağazaları zinciri kurdu, 18 ay da vade yapıyor. Siz eski dostsunuz, sana 24 ay vade yapar, evimizi ondan dayar döşeriz.
—Uykucu: Neler oluyor, ne bu gürültü böyle?
Yedi cüceler hep bir ağızdan “Pamuk Prenses gidiyor. Sarı Saçlı Prens onu götürüyor”
—Uykucu: İyi ya, daha ne olsun! Eh, siz de yatın uyuyun artık.
Neşeli, belki de hayatında ilk defa bu kadar üzgündü. Dudaklarından hüzünlü bir şarkı dökülüyordu. “Deniz güldü halime, bir avuç su verdi elime, biterse gözyaşın doldur yerine” Bu Deniz ülkesinin masalı rüyamda böyle vuku buluyor. Kalın sağlıcakla.
(20 Mayıs 2008)
8 Ekim 2009 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder