16 Ekim 2009 Cuma

İnsanlığın Lüzumu Yok!

Aslan, yaşlanmış ve yorgun düşmüştür. Artık ormanın her yanına yetişememektedir. Bir gün yardımcısı tilkiyi yanına çağırır.
Aslan; “Bak, ben artık eskisi gibi her işe koşamıyorum. Koca orman, nüfus arttı, bakımdı, temizlikti derken akşam oluyor. Yattığım yeri bilmiyorum, ormanlar kralıyım ama ertesi gün orman ahalisinin karşısında uyukluyorum. Ne önerirsiniz, bay tilki?
Tilki bu, derhal kafasında şimşek hızı ile çare arar ve kendine göre bulur.
Tilki; “Sayın kralım, bilirsiniz ben şehirlere girip çıkarım. Bir tavuk uğruna kaç kez bu canım postu deldiriyorduk. Uzatmayalım, kentlerde hep sabaha karşı çöpleri birilerinin topladığını; koca koca arabalara yüklediklerini izledim. Arabalarda hep o kentin adını taşıyan ‘……BELEDİYESİ’ ile biten yazılar gördüm. Şehrin su ve kanalizasyon işlerini de bunlar yapıyor. Kısacası kralım, insanların her işini hemen, hemen bunlar yapıyor. Bunların başkanına da Belediye Başkanı diyorlar. Biz de, sizin işlerinin azalması için birini buluruz, orman işlerinde size yardımcı olur.
Aslan; “Peki, benim krallığım, benim kanunlarım ne olacak? İktidarımı yitirmez miyim?
Tilki; “Asla, Sayın Kralım. Aksine kuvvetlenecektir. Siz ormanı daha rahat denetleyeceksiniz.”
Aslan; “Bu görevi kim ister ki?”
Tilki; “Sen canını sıkma kralım, bu görev için talipliler birbirini çiğneyecekler. Ben, hemen çalışmalara başlıyorum.”
Tilki, koşarak yakın arkadaşı Çakala varır. Kendi gibi kurnaz olan arkadaşı olayları dinler.
Çakal; “Bu işi iyi organize edersek bir daha hiç çalışmayız, ormanın en güzel yerlerini kendimize ayırırız. İstediğimiz ayağımıza gelir.”
Tilki; “Ama kimi? Dikte edeceğimiz kim var? Bizden kurnaz olmayacak, bizi dinleyecek, bizim sözümüzden çıkmayacak kimi buluruz? Ağır, fazla atak olamayan, dediklerimizi yapacak biri lazım, çakal kardeş. Ayrıca, biz birbirimize kazık atmayacağız tamam mı?
Çakal; “Asla! Ben Tilki kardeşimi kazıklar mıyım? Allah yazdıysa bozsun. Bunları düşünme şimdi. Benim aklıma başkanlık için; Orangutan gelir. Bütün gün ağacın tepesinde uyuklar durur. Sonra Maymun nüfusu oldukça fazladır. Seçimleri kazanma olasılığı en yüksek odur.
İkinci olarak da deve gelir aklıma, onun da fazla bir bilgisi yoktur. Allahın günü geviş getirir. Melül melül bakar insanın yüzüne. Bu ikisinden daha safını bulamayız. Sen ne dersin kardeşim?
Tilki: “Ya ben, daha değişik birini önermek istiyorum. Bataklıktaki timsah tam bu iş için bire bir. Her türlü batak işi anında bitirir. Eh! Bize de böyle bir tecrübeli biri lazım. Yapar, eder oturur bir de gözyaşı döker. Öyle bir götürücüdür ki anlayamazsın koca öküzü kaşla göz arasında kaybeder. İkinci olarak şempanzeyi öneririm; Onun da aşırıcılıkta üstüne yoktur. Oldukça kalabalık sayılırlar ve organize takılırlar.
Çakal, içinden düşünür: “Bu tilki, kafayı mı yedi? Yoksa bunadı mı? Nerede, ormanın en akıllı en sinsi hayvanları var; gidip onları buluyor. Ulan, timsahtan sana kıymık kalmaz, cimri hayvanın tekidir. Kokuşmuş et yiyen sana ne yedirir. Şempanzeler desen hırsız sürüsü, talancı, mafya bozuntuları. Bizim bu tilki ne düşünür? Olmadık işler açacak başımıza. İnsanlığın lüzumu yok. Durduk yerde hata yapmayalım. Aslana parçalanmak var, timsaha yem olmak var. Elin maymunlarının maskarası olamam. Şunun şurasında ÇAKAL diye bir unvanımız var, Madara etmeyelim kendimizi. Oğlum çakal, senin elin yakın akraban olan Kurt’a gider, anlatır durumu. Arkamız biraz kalın olsun değil mi? Gerektiğinde Aslan’a bile posta koyarlar. Kalabalık ailedendir. Ne de olsa. Ulan tilki, yaktım şimdi çıranı. Bekle beni Kurt kardeş, bu ormanın Belediye Başkanı seni yapmazsam bana da Çakal demesinler.
Sonra Tilki’ye dönerek: “Neyse, tilki kardeş yarın görüşürüz. Birden aklıma bir işimin olduğu geldi, Hadi Eyvallah”
Sonraki yazımızda devam edelim mi?

(23 Aralık 2008)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder